BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ'NDE GİZLİ BİR
MANEVİ HAZİNE
Nafi Baba Tekkesi, Osmanlı'nın Avrupa
yakasındaki ilk Osmanlı-Türk şehitliği ve "Şüheda Kuyusu" ile birlikten hemen
hemen hiç kimsenin bilmediği gizli bir manevi hazinenin bir halkası...
Bugün
büyük bölümü Boğaziçi Üniversitesi Güney kampuste bulunan Şehitlik Dergahı'nda
hayatlarını tereddüt etmeden feda etmiş olan yüzlerce Osmanlı askeri, Nimel çeyş
medfun. Ni'mel ceyşin ya da İstanbul fethinin ilk şehitlerinin hatırası gibi
kendileri de unutulup gitmiş...
ŞÜHEDA KUYUSU OSMANLI'NIN İLK
ŞEHİTLİĞİ
Şüheda Kuyusu, adından da anlaşılacağı üzere İstanbul'un
fethi sırasında Rumelihisarı'nda hayatını kaybeden şehitlerin toplu olarak
medfun bulundukları bir toplu mezar. Osmanlı'nın ilk toplu
şehitliği...
Miladi 1451 yılında Sultan II. Mehmed'in emri ile Osmanlı
ordusunun öncü kuvvetlerinden, akıncılarından, serdengeçtilerinden bir gurup
Osmanlı askeri, Rumelihisarı'nın inşasına paralel olarak Bizans'ın içlerine
doğru cihada çıkar ve askerlerin bir kısmı Rumelihisarı'nın hemen üst bölgesinde
şehit düşerek, topluca bir kuyuya; Şüheda Kuyusu'na defnedilir.
Şüheda
Kuyusu, oldukça geniş, etrafı alçak duvarla çevrilmiş kare biçiminde büyükçe bir
mezar. Toplu mezar olduğu için şehitlerin adı meçhul, ancak "Şüheda Taşı" olarak
bilinen ve diğer mezar taşları gibi tahrip olmaması için Boğaziçi Üniversitesi
tarafından Üniversitenin Kültür Mirası Müzesi'nde korunmakta olan bu taşın
üzerinde sülüs hattı ile şöyle bir ifade vardır: "Heza Makam-ı Şüheda 855
Sene
Nafi Baba Tekkesi İstanbul'un ilk dergâhlarından biri olma
özelliğine sahip... İstanbul'un Avrupa yakasında kurulan ilk dergâh olan Nafi
Baba Tekkesi'nin hikâyesi İstanbul'un fethinin öncesine dayanıyor. Malum olduğu
üzere fetihten önce Anadolu yakasında birçok dergâh mevcuttur.
II. Mehmet,
otağ-ı hümayununu, temelleri bugün Boğaziçi Üniversitesi'nin sınırları
içerisinde kalan ve az önce mevcut durumunu tavsif ettiğimiz Şehitlik
Dergâhı'nın bulunduğu yere kurmuştur.
Ecdadımız işlerine/amellerine besmele,
hamdele, salvele ve dua ile başlardı. Feth-i mübînin müjdecisi olan ilk dualar
burada yapıldığı için mezkûr mahallin ismi Dua Meydanı olarak anıla gelmiştir.
Nafi Baba Tekkesi işte böylesi bir alan üzerine kurularak; fetih öncesinde
Sultan Mehmed Han'ın ilk karargâhı olmuştur.
Nafi Baba Tekkesi ve bir
zamanlar Rumelihisarı'ndan Zincirlikuyu'ya kadar uzanan geniş arazisi, çok özel
bir statü kapsamında Fatih Sultan Mehmed Han tarafından doğrudan Nafi Baba
Ailesi'ne verilmiştir. Dolayısıyla, tekke ve arazisi kişisel mülk statüsünü
kazanmıştır. Tekkelerin kapatılmasının ardından, Vakıflar, özel mülkiyet
niteliğindeki tekke içindeki tüm eşyalara, çok değerli kitaplara ve el
yazmalarına el koyarak toplatmıştır.
Sultan Abdülaziz döneminde,
19.yYüzyılın ikinci yarısında, İstanbul'da ilk "İlim Cemiyeti" ismi altında
kültür faaliyeti, bu Dergâh'ın çatısı altında başlamış, Nafi Baba'nın babası
olan Mahmut Baba, İstanbul Üniversitesi'nin kuruluşunda önemli bir payı olan
matematik, coğrafya, felsefe, edebiyat, fizik, kimya, tıp ve astronomi gibi
dersleri vermek üzere kurulmuş olan Beşiktaş İlim Cemiyeti'nin kurucu üyesi
olmuştur.
Nafi Baba Tekkesi Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar önemini
muhafaza ederek İstanbul'un manevi atmosferine katkı sağlamıştır.
Nafi
Baba'nın torunlarından, BÜ öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Mehmet Artemel bir
hasbıhalimizde tekkenin statüsüne değinerek dedesi Nafi Baba'nın RC
kurucularıyla olan teşrik-i mesailerine şu cümlelerle atıfta bulunmuştu: "Nafi
Baba Tekkesi yani Şehitlik Dergâhı bugün Boğaziçi Üniversitesi'nin sınırları
dâhilinde yer alıyor. Aslında, üniversite ve de Robert Kolej kısmen bizim
arazimizin, kısmen de Ahmet Vefik Paşa'nın arazilerinden müteşekkil bir alanın
üstüne kuruluyor
Nafi Baba Tekkesi Robet Kolej'e kucak açmıştır. Zira
bu nokta, Fatih'in, Rumelihisarı'na ayak bastığı dönemden itibaren çok özel ve
bir anlamda dokunulmaz bir alan statüsüne sahip oluyor. Kalenin de üstünde en
yüksek noktada, boğaza hâkim bu dergâh aynı zamanda dervişlerin de inzivaya
çekildiği, sakin ve gözlerden ırak bir mekândı. Bu açıdan, tekkenin rızası
olmadan da Kolej'in buraya kurulabilmesi mümkün olmayabilirdi, zira o dönemde
diğer yabancı dillerde eğitim veren yabancı menşeli okulların temsilcileri,
Amerikalılara ayrıcalık yapılır gibi buraya Kolej'in kurulmasına karşı Sultan'a
itirazlarını yöneltiyorlardı.
Üniversitemizdeki arşivlerde yazacağım bir
makale için evrak ararken, Kolej'in iki kurucusundan biri olan Cyrus Hamlin'in,
zamanında Hamlin Hall olarak bilinen Kolej'in ilk binasının inşaatı esnasında
ailesine yazdığı mektuplarının fotokopilerine rastladım. Hamlin, temel
çalışmaları başladığı günden itibaren, yukarıdan, yani tekkeden sessizce ama
dikkatlice incelendiklerini yazıyor. Daha sonra, Hamlin binasının temeli
atıldıktan sonra temelin sulanması gerekirken, kuraklığın baş gösterdiğini ve bu
yüzden de çok endişeli olduğunu yazıyor. Aynı mektupta, kendi ifadesiyle
tepedeki dervişlerin kendisini birlikte yağmur duasına davet etmek için haber
yolladıklarını söylüyor. Buna çok şaşırdığını zira daha önce Müslümanlar ve
Hıristiyanların birlikte dua edebildiklerini bilmediğini soyluyor. Daha da
ilginci bir sonraki günün tarihini taşıyan mektupta, son derece şiddetli bir
yağmur yağdığını ve temellerin dibine kadar suyla dolduğunu ifade
ediyor."
Selefleri olan sair meşayih gibi tekkede dünyaya gelen Nafi
Baba, Tekke'nin en tanınmış şeyhi olma özelliğini haizdir. Mahmut Baba'nın
yerine 1860 yılında postnişinlik makamına getirilen Nâfi Baba'nın ismi pek çok
eserde âlim, fazıl, nüktedan ve hoşsohbet bir zât ifadeleriyle
zikredilmektedir.
Nafi Baba sülalesinin bilinen ilk ceddi Şeyh Bedreddin
olup aile, Sevgili Peygamberimizin (sav) torunu Hz. Hüseyin'in (ra) seyyid
neslinden gelmektedir.
Süheyla Hoca'yla evinde yaptığımız bir görüşmede Şeyh
Bedreddin'in Akşemseddin'in arkadaşı; Hacı Bayram-ı Velî'nin de halifesi
olduğunu söylemişti.
Mehmet Artemel'le olan bir hasbıhalimizde Hocamız
ceddine ve Şehitlik Dergahı'na ilişkin tetebbuatını bizlerle paylaşmıştı: "Şeyh
Bedreddin'in fetih şehidi olarak 1451'de şehid olduğunu mezar taşından
görebiliyoruz. Esasen, bu da buradaki Şehitliğin ne kadar kıymetli bir tarihinin
olduğunu gösteriyor. Şöyle ki, Fatih, fethi surların içindeki İstanbul'un
alınması ile sınırlı değil; bir anlamda burada, Rumelihisarı'nda verilen zorlu
mücadelede kazanılan zafer ve bunun sonucu tarihi Rumelihisarı kalesinin inşası,
fethi başlatıyor.
Nafi Baba'nın Mahmut Bey Baba'ya ulaşan ceddi,
İstanbul'un en kadîm aileleri arasında yer alır. Asırlardır Rumelihisarı'nda
ikamet eden Nafi Baba ailesini ve irfanını günümüzde Boğaziçi Üniversitesi'nin
kurucularından Prof. Dr. Süheyla Artemel ve oğlu Yard. Doç. Dr. Mehmet Nafi
Artemel temsil etmektedir.Rumelihisarı'nda Kışlak Sokakta 250 yıllık tarihi bir
Osmanlı Bağdadi evinde oturan aile, tasavvuf kültürünün, naif İstanbul/Anadolu
beyefendiliğinin/hanımefendiliğinin müşahhas bir misalini teşkil
ediyor.
Şehitlik Dergâhı'na, Şüheda Kuyusu'na, Nafi Baba Tekkesi'ne selâm
olsun. Buralarda medfun bulunanların ceddimizin ervahına Fatihalar okuyalım...
Bizim yapabileceğimiz bu, İstanbul'un, Türkiye'nin sahiplerinin bu konuda neler
yapabileceğini ise Nafi Baba haziresindeki mezar kitabelerinde yazılı bulunan
hakikate olduğu gibi "Hû Hakk Dost" diyerek bekleyip göreceğiz.
Kaynak:İbrahim Ethem Gören/ Dünya
Bülteni
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder